30 Aralık 2014 Salı

İki Kirli El

Aslında ne zamandır düşünüyordum bu tarz birşeyler yazmak ama çok fırsat bulamadım.Fırsat bulduğumda ise üşendim.

Öncelikle fon müzüğümüzü verelim (İmla hatası yapılmamıştır neden böyle yazdığımı bilen bilir) :



Peki bana göre ultratırt olan yazı başlığımda bahsettiğim iki kirli el kim? Şimdi direk konuya dalıyorum.




Bu Morton Abramowitz. Kendisi 1989-1991 yılları arasında Türkiye'nin ABD büyükelçisi olarak görev yapmış bir kişi.Ayrıca Türkiye ve Türkiye-ABD ilişkileri üzerine makaleler kaleme almıştır.

Gelelim işin bizi ilgilendiren çarpıcı kısımlarına.Olaylar gelişiyor.Henüz Tayyip Erdoğan Beyoğlu ilçe başkanı,yani belediye başkanı bile olmadığı zamanlarda Kasımpaşa'daki özel bir vakıfta dış politika uzmanı Abramowitz ile Erdoğan'ın tanışıklığı başlıyor.

Ardından Erdoğan Refah Partisi'nden İstanbul Belediye Başkanı seçiliyor.Akabinde Amerika ile olan temasları sıklaşmaya başlıyor.

Erdoğan'ın başbakan olmadan önce gerçekleştirdiği bazı ABD ziyaretlerinin tarihleri :
 17-21 Nisan 1995
17-22 Kasım 1996
20-23 Aralık 1996
1 Mart 1998
16 Temmuz 2000

Tarihlerden bahsettik.Şimdi yine bir tarih vereceğim. 

Tarih 15 Ekim 1996.Bu sefer roller değişiyor.Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan belediye makamında Morton Abramowitz'i misafir ediyor.Görüşme sonrası basında yayınlanan Abramowitz'in kullandığı bir ifade dikkat çekici :

"Siz İstanbul'u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre,Türkiye için de çok şey yapabilirsiniz"

Ve görüşmeden çok kısa bir süre sonra yayınlanan 20 Ekim 1996 tarihli Aydınlık gazetesi manşeti:



Bakın yıl 1996. O dönemde siyasal islam Erbakan veya Tayyip farketmezsizin bırakın iktidar olmayı,sürekli saldırı yiyorlar.Belediye başkanları içeri atılıyor.Ama böyle bir ortamda dahi Abramowitz görüşmede kullandığı ifade ile belki de Tayyip Erdoğan'a İstanbul belediye başkanlığıyla yetinmemesi gerektiğini ima ediyor.


Gelelim bir diğer isme ;


Resimde gördüğünüz adamın adı Graham Fuller.

Peki kimdir bu Graham Fuller? 
Graham Fuller adam mıdır?

Yıl 1990. Dönemin CIA yüksek rütbeli görevlisi Graham Fuller Cumhuriyet Gazetesi ile bir söyleşi yapıyor.Bu söyleşide belirttiği şu ifadelere dikkat:

"Türkiye geçmişte Ortadoğu için bir modeldi,bugün de olmaya devam ediyor.Özellikle demokrasi ile İslam'ı bir arada yaşatabilecek bir formül bulurlarsa Arap dünyasına büyük bir entellektüel öncülük yapmış olacaklardır."

Bakın 24 sene önce.1990'dan önce benim bildiğim ve araştırdığım daha önce Türkiye Cumhuriyeti tarihinde din ve siyaset olgularını birlikte yürüten iktidar olmuş herhangi bir parti yok.Ve Türkiye'nin Ortadoğu'ya öncülük yapabileceğini söylüyor.Günün şartlarında bu bir hayal gibiydi belki de.Ama Fuller'a göre değildi.

"Atatürk'ün düşünceleri çağı için son derece güçlü düşüncelerdi.Ama onun sayesinde yaratılmış bugünün,kendisine güven duyan güçlü Türkiye'si artık ulusal kimliğini,yörüngesini,dünyadaki rolünü,hatta İslam'ın günlük hayattaki yerini yeniden düşünebilmelidir."

Çok net bir şekilde Atatürk'ün ulusal anlayışının bir kenara atılarak,İslam'ın siyasete sokulmasını savunan bir beyanat.

Şimdi Ilımlı İslam diye bir kavram var.Peki nereden geliyor bu kavram? 

1979 yılında İran İslam Devrimi gerçekleşiyor.Ben bu olayı çok çok kısa bir şekilde özetleyeceğim.Dileyenler bu konuda araştırma yapıp çok daha detaylı bilgilere ulaşabilirler.

İran 1979 yılında bu devrim ile Rıza Pehlevi önderliğindeki anayasal monarşi ile yönetilirken,Paris'ten 1 Şubat 1979 tarihinde İran'a dönen Ayetullah Humeyni yönetimindeki İslam Hukuku ve Şii mezhebi görüşlerini esas alan bir şeriat ülkesine dönüşüyor.Kısaca özet bu.

Gelelim Graham dayıya. Bunun üzerine CIA görevlisi Fuller araştırmalara başlıyor ve Ortadoğu'da İslami partilerin giderek daha artacağını öngörüyor.Ve ABD'nin bu İslami partilerle nasıl uyum halinde olabileceğini araştırıyor.Şimdi önünde iki model var. Bunlardan biri devrimden sonra radikal islam anlayışı getirilen İran,diğeri de Türkiye.

Ama İran'ın Batı ile ilişkileri kötü ve Batı İran'da bir islam düşmanı bir "siyonist güç" olarak görülüyor.Yani Ortadoğu ülkeleri İran liderliğinde reforma kalkışırsa ABD'nin Ortadoğu'yu kaybetme riski yüksek.

Gelelim Türkiye'ye.Batı'ya dönük,din ve devlet işlerini birbirinden ayırmış ve hatta Batılı bir ülke olabilme adına AB üyesi olmak isteyen bir ülke modeli.Bu durumda Batı için tabii ki tercih zor değil. İran'a oranla Batı'nın Ortadoğu hakimiyetini güçlendirebilecek ve Ortadoğu ülkelerine öncülük edebilecek bir ülke modeli Türkiye'ye sahip.

Ama belli sıkıntılar da var.Neticede Türkiye Atatürk tarafından kurulmuş ve devlet yapısı belli Atatürkçü ve laik.Ne diyordu Fuller yine hatırlayalım :

"Atatürk'ün düşünceleri çağı için son derece güçlü düşüncelerdi.Ama onun sayesinde yaratılmış bugünün,kendisine güven duyan güçlü Türkiye'si artık ulusal kimliğini,yörüngesini,dünyadaki rolünü,hatta İslam'ın günlük hayattaki yerini yeniden düşünebilmelidir."

Tabii ki az çok anlamışsınızdır ama yine de Sadri Şener'in Türkçe söylediklerini yine Türkçe'ye çeviren tercüman edasıyla söylemek istediğini şöyle izah edeyim.Atatürk'ün düşüncelerinin o dönem için önemli olduğunu ama artık o devirlerin geride kaldığını ve ulusal anlayışın pasifize edilerek İslam'ın siyasette aktif rol almasını gerektiğini savunuyor Graham Fuller.

Yani bütün bu anlattıklarımızdan sonra şöyle bir çıkarımda bulunsak yanlış olmaz sanırım.Türkiye Ortadoğu'ya bir rol model olabilir ancak Kemalist anlayış yerine İran'daki gibi "radikal olmayan" daha "ılımlı" bir İslami anlayış gelmeli.

Graham Fuller 2000 yılında Türkiye hakkında şöyle "ilginç" yorumlarda bulunuyor:

"Türkiye, yakın bir gelecekte iki partili bir temsil sistemine gebe... Kökleri geçmişe dayanan ekonomik kriz, iktidardaki koalisyon (Bülent Ecevit liderliğindeki 57. Hükümet) partilerinde büyük deprem yaratacak. Fazilet Partisi'nden kopan bir grup ılımlı İslamcı (kimler acaba(!)), geniş tabanlı bir siyasi oluşuma gidecek. Bazı etkin siyasetçiler, partilerinden istifa ederek bu yeni oluşuma katılacak. Yeni oluşum kar topu gibi büyüyüp gelişecek. Türkiye'de yakın gelecekte ılımlı İslamcılar iktidara gelecek. Ilımlı İslamcıların yanında İslami söylemlere ters düşmeyen ılımlı sol bir parti de Meclise sokulacak." (Akt. Prof. Dr. Ümit Özdağ, Yeniçağ gazetesi, 29.4.2004) 

Vay bee ne analiz ama? Sağlam falcıymışsın Graham reyiz.


Neyse hadi binelim bir zaman makinesine.Yine yıllar sonrasına gidelim.Yıl 2008..O dönemlerde bir kitap piyasaya giriyor ama pek dikkat çekmiyor..


Kitabı ve tam içeriğini çok aradım ama ulaşamadım.Ama belli kısımları dikkat çekiciydi şunun gibi :


Şimdi bir puzzle'ın parçalarını birleştirir gibi birleştirelim.Kitabın yazarı Graham Fuller.
Kitabın adı o dönem çok az dillendirilen ama şu an herkesin ağzında olan bir ifade olan Yeni Türkiye Cumhuriyeti.
Kitabın mottosu Yükselen Bölgesel Aktör.
Kitapta o dönemde bırak başbakanı bakan bile olmayan bir isme sık sık dikkat çekiliyor Ahmet Davutoğlu.

Konuyla ilgili ayrıca Ali Rıza Aydın'ın 19.01.2011 tarihli bu yazısını okumanızı tavsiye ederim:
http://www.odatv.com/n.php?n=cia-ajani-davutoglunu-referans-gosterdi-1901111200


Yıl 2014.Türkiye bölgesel güç halini alıyor ve Ahmet Davutoğlu başbakan oluyordu.Herkesin dilinde ise "Yeni Türkiye" ismi dolanıyordu.

İşte bunlar hep tesadüftü...




Kaynaklar:
 http://bianet.org/bianet/siyaset/33856-bir-abd-projesi-olarak-akp-ve-ilimli-islam
https://drive.google.com/file/d/0B2EgUhXiyLRHV29OT3VDR3FHN0U/view (tavsiye edilir)
http://acikistihbarat.com/haberdetay.aspx?id=10190

3 Eylül 2014 Çarşamba

Geleceği Bilen Tek Gazete



Öncelikle sitenin linki : http://www.gecmisgazete.com/

Yaklaşık 2 senedir yayında olan ve gayet popüler bir internet sitesidir.Sloganı "geleceği bilen tek gazete" olarak belirlenmiştir.Eskinin izlerini sürmeyi seviyorsanız kesinlikle takip edilmesi gereken bir sitedir.Şunu da söyleyeyim 55.000 küsür kişi facebook'tan beğenmiş bu siteyi.Yani bu bir tanıtım yazısından ziyade inceleme yazısıdır.Kamu spotu yazımın okunması 100'ü geçmiş diye seviniyorum lan ben ne haddime.

Bu popülerliğe rağmen bu siteyi bilmeyenler, "aa bu da nemiş" diyenler,daha önce görmemiş olanlar var biliyorum.Hem onlar için,hem biraz da kendim için yazıyorum bu yazıyı.(Gecenin 3.30'u nerdeyse napayım zaman geçsin diye işte,kate'yi jennifer'ı da yeterince kurcaladık bitti yeter)   :(

Neyse şaka bir yana lafı fazla uzatmayalım.Altında kimlerin imzası var bilmiyorum ama her kimlerse onları takdir ediyorum.İnternet ortamında geçmiş gazete haberlerinin gündelik olarak yayınlanması çok orjinal bir fikir sayılmaz,ama ilk olmak ve yoğun emek göstererek bunları arşivleme gerçekten cesaret ister.

Tasarımı da gayet iyi ve gün-ay-tarih şeklinde istediğiniz kelimeleri yazıp,istediğiniz içeriği bulabiliyorsunuz.


Tarihte bugün temalı sitelerden ziyade,tarihte o günün fotoğraflarını görebilmek süper bir olay bence.
Bu arşivi nereden ve nasıl bulmuşlar acaba? İnanılmaz bir arşivleri var girince göreceksiniz zaten.Mesela 30'lu-40'lı yıllara ait küpürler,İkinci Dünya Savaşı yılları..Bunları okumak çok önemli bir imkan diye düşünüyorum.

O kadar övdük ettik.Kısa kısa bu sitede gördüğüm ve ilgimi çeken bazı içeriklere bakalım o zaman son olarak :

 19 Ağustos 1983 - Günaydın


Vaay be neydik,ne olmuşuz arkadaş.30 sene geçmiş be.Hani ufak ufak da olsa insanın geçmişten böyle şeyler okuyor olması inanılmaz keyifli.Bu arada,o kadın ne olm bir video oyunu haberine niye koymuşlar diyenler olursa bilgilendirme yapayım.Kısa bir araştırma yaptım ve şöyle söyleyeyim Günaydın gazetesi,Bulvar gazetesi vs.familyasından gelen bir gazete.Bulvar'ı da bilirsiniz heralde.(hınzır gülümseme)

25 Ağustos 1933 - Akşam





80 senelik haber.Bu öngörünün bir 80 yıl sonra bile tutacağını zannetmiyorum ama.Ayrıca 1933'te bile tenis falan oynayan varmış aq niye hala Marsel İlhan'dan başka tanınır biri çıkmadı lan şeklinde alakasız bir serzenişte bulunuyorum.Çıkmışsa ben bilmiyorsam o da benim eşekliğim olsun.

-05.09.2014 tarihli FAIL editi :Arkadaşlar uyardıktan sonra dikkat ettim Londra diyor,ingiliz diyor.Yani Marsel İlhan kısmını dikkate almayınız gece kafam almamış o kısımları Marsel İlhan falan demişim.Mazur görüle-

 24 Ağustos 1981 - Hürriyet






Hmm.İyi hoş demişsin profesör amca.Ama "öyle olsa derbi maçlardan sonra kahvelerde hiçbir TV çalışmazdı amk" şeklinde bir tespit yapamadan geçemedim kusura bakma.

16 Ekim 1964 - Hürriyet


Şu netliğe,samimiyete bak be.Günümüzde böyle bir haber başlığı hiçbir gazetede göremezsin.Boşuna eskiden her şey daha samimiymiş demiyorum ben.

 
                                                         25 Mart 1929 - Cumhuriyet



1929 yılındaki gazetelerin haberlerinde kullanılan dili göstermesi açısından ilginç bir haber.Hatta haber değil korku filmi sanki okurken yaşadım olayı.

 07 Mayıs 1955 - Hürriyet


Sineği öldürmek için sinek ilacı içen adamın atalarını bulduk.Şaka bir yana bu tarz çok haber var ama bu cidden "yok artık" dedirtti.O zaman Ayşe Hatun üstad'tan gelsin: Ayılık var senin hamurunda,sarılmadan belli kırcan mı belimi :(

30 Nisan 1995 - Posta



Bunu eklemeden edemedim.Geyiği de yapıldı aslında ama.Kült olması gereken bir haber bu.Hakan'ın fondotenli suratı efsane.Sergen'in kravatı efsane ve ötesi.Olm o nasıl kravat la? Sonsuzluğa uzanıyor bence o kravat.Evrenin sırrı o kravatta deseler inanırım.


Neyse ben ağırlıklı olarak eğlenceli olan içerikleri paylaştım ve yorumladım.Bu tarz çok haber var.Ama tabi sitede inanılmaz şeyler öğrenebileceğiniz haberler de var.Kısacası eskiye dair ilginiz varsa,tarayıcınızdan sık kullanılanlara ekleyeceğiniz ve takip edeceğiniz bir sitedir gecmisgazete.com..


15 Ağustos 2014 Cuma

Kamu Mu Spotu?



Yayınlanan kamu spotlarını şöyle internetten kısa kısa izleyeyim dedim.İzledikten sonra bari uzun  süredir blogu boşladık birşeyler çizittirelim bari dedim.

Kamu spotunun kendimce kısa bir tanımını yapmam gerekirse.İnsanları bilinçlendirmek adına televizyonlarda yayınlanan devlet destekli olan reklamımsılardır.

Aslında bir sürü osuruktan program ya da reklam yerine bu kamu spotlarının koyulması ile birlikte insanların birşeyler öğrenmesi,halkın çeşitli konularda bilinçlendirilmesi gerçekten bir ihtiyaç.Ayrıca televizyon bunun için çok iyi bir araç.Ancak ben bu söylediklerimden ziyade,daha eleştirel bakmak durumunda kaldım izlediklerimden sonra.



Dikkat ediyorum en fazla "sigarayı bırakın,sigara kaka pis" temalı işler çıkmış bunlar arasında.Tabii ki hayvan savunuculuğu,lösev,engelli insanlarla ilgili olan çalışmalar çok güzel ve önemli.Ama en fazla süreyi bu sigarayı bıraktırma ile ilgili olanlar kaplıyor ve çoğunu izledim hakikaten berbat çalışmalar.Ben hayır diyorum.

Kadına yönelik şiddete dair ya da yeşili koruma,ormanlarla ilgili mesela çok daha nadir çalışma olduğu görülüyor.Bunlar çok daha etkileyici işlerin çıkabileceği temalar gibi geliyor bana.
Bu saydıklarım bir çırpıda aklıma geldi kimbilir daha neler var hatırlayamadığım. 

"Buba dedi sen niye içiyon dedi"

"85 yıldır sigara içiyodum bıraktım"

Sigaraya bunca takıntı neden? Evet bırakmak iyidir, bununla ilgili çalışmalar kötü niyetli değil ama sigara bıraktırma meselesi abartılı yer buluyor bu kamu spotlarında ve diğerlerinden daha önemli değil zannımca.


Böyle yazınca da sigara içme diyen kıza,faşistsin sen diyen Okan Bayülgen gibi olduk amk.Yok olm hayatı boyunca içtiği sigara max 3-4 olan adam yazıyor bunları valla bak.


Nedenden ziyade sonuç odaklı olan enteresan kamu spotları var.Mesela trafik kuralları ile ilgili olanların birisinde biraz ajite edilerek "kurallara uymazsanız insanlar ölür" mesajı veriliyor.Ama sadece bu.Peki burada bilgi nerde? O kurallar neler? Ne kadar eğitici? Bilmediğimiz bir şeyi öğretiyor musunuz? Bunu söyledin,yayınlandın ve artık sokaklar kurallara uyan insanlar ile doldu taştı(!) (ironi anlamına gelen parantez içi ünlem kalp ben.)

1-2 gün önce anca seyredebildiğim,kask temalı bir tanesi var mesela:


"O kaskı takmalıydıın,sana öfkeliyiim.Ben evlenecektim,hayallerim yıkıldı" :(


Bu nasıl bir repliktir ulan? Adam ölmüş "keşke yaşasaydı.yine gülümseseydi,sesini duysaydım" falan de bari kezban kezban bir şekilde "evlenecektim beaaann" diye çemkirmek nedir? Türk yapımı olduğu nasıl da belli ama.


İşin kötüsü ders kitaplarında,okullarda vs. bile bu konuların eğitimi üstünkörü veriliyor.Toplum olarak bu konuda yeterli bilince sahip değiliz bu çok açık.Özellikle en son bayramda gazetelerde baya fazla birbirinden farklı trafik kazası haberi gördüğümü hatırlıyorum.
Ben ilkokuldayken böyleydi şimdi de eğitim anlamında çok değişiklilik olduğunu zannetmiyorum.Hatta bu trafikle ilgili konuları falan güya göreceğimiz dersin hocası aynı zamanda beden hocamızdı ve genelde "siktir et dersi şimdi" havasında "top falan oynayın işte lan naparsanız yapın" falan derdi bizde sevinerek koşa koşa topumuzu alır çift kale maçımızı yapardık.O maçlardan birinde cam katliamı yapmıştık ne günlerdi.Dersin ismini hatırlayamadım ama neleri hatırladım lan sırf beyinde megabayt israfı amk.

Neyse konuya dönelim çok fazla saptık.Maksimum 2-3 dakika süren videolarla halkı bilgilendirmek ve eğitmek,yanlışlarından çevirmek kolay bir iş değil. Belki de bu yüzden mesajı en çabuk ve etkileyici şekilde verebilmek için kamu spotlarında ajitasyon tercih ediliyor.Oyuncuların antipatik olması da eklenince hakikaten bazıları sinir bozucu oluyor.
Ayrıca bu işin siyasi yönü,hatta kamu spotlarının AKP propagandası olduğu vs.gibi konular üstüne çok şey söylenebilecek,tartışılabilecek şeyler.Araştıran çok şey bulur zaten bununla ilgili.Ben ise işin bu kısmına yani siyasi boyutuna girmedim.Pek politize etmek istemedim yazıyı.

Ama şunu söylemem de lazım.Bir tane "gıda takviyesi reklamlarına kanmayalım" temalı olanlarını seyrettim bak.İyi hoş ama sen devlet olarak sigara,içki reklamlarını yasaklayabilme,sansürleyebilme gücüne sahip isen bu gıda takviyesi reklamlarını da yasaklayabilirsin.Neden kamu spotu?  Bu ürünler sağlıksızsa git hatta el koy. Fabrikasını kapat,cezası neyse ver..Üzerine düşeni yapmayıp kamu spotu yapmak çok saçma.

Son olarak nargile temalı olanlarla ilgili birkaç kelam etmem lazım.Bir tanesine ilk denk geldiğimde, haftada bir nargile içen biri olarak etkilendim.Ama nasıl etkilendim? Daha fazla canım çekti lan,dışarı attım kendimi nargile cafeye.Ama o benim bağımlı olmamla alakalı,nargile temalı kamu spotu fena olmamış yalan yok. En azından "hacı biliyon mu nargile elli sigaraya bedelmiş yea" klişesinden kaçınmışlar.

Neyse ben onu bunu bilmem benim için dünyanın en iyi 2 kamu spotu bunlar:





4 Temmuz 2014 Cuma

Gezi Direnişi-Kabataş Olayı ve Dalkavuklar

Taksim Gezi Parkı Direnişi, pek çok yönden Türkiye’nin bugününe damga vurdu ve geleceğimizi de direniş ve sokak kültürüyle perçinledi.Direniş süresince halkın isteklerini,taleplerini dikkate almak  doğru olanı uygulamak yerine, komplo teorileri ve karalama kampanyalarına yönelen bir hükümet ve dalkavuk bazı gazeteciler pek çok asılsız habere,iftiraya ve tamamen kurgusal metinlere imza attılar. Özellikle bunlardan en çok ses getireni "Kabataş Olayı" oldu.

Nedir bu Kabataş Olayı? Kısaca özet geçiyorum.

Gezi direnişi ilk kıvılcımlarıyla ortaya çıktığında, Türk kamuoyunda büyük bir kitle henüz keskin bir tutum göstermemişti.Sempati gösterenler seslerini çıkarsalar dahi direniş aleyhinde pek mühim sayılabilecek bir ses henüz duyulmamıştı.AKP hükümeti dizginleyemediği rant güdüsünün bu protestolar sonrası meşruiyet görmediğini idrak edince,kendi tabanını yanına çekebilmek ve  bütünlük kurmak adına Kabataş İftirası’na imza attı. Birkaç yandaş kalem,emreamade medya patronları bir araya getirilince,Kabataş Oyunu’nun aktörleri de tamamlanmış oldu.
Bu noktada seçmenini direnişin karşısında görmek isteyen RTE kendi tabanı için,kendi seçmeni için önemli bir imge olan türbanı/başörtüsünü kullanarak toplumda derin çatışmalar yaratmak pahasına bu rezil oyuna girişti.


Ve durumun ana fikrini özetleyen video buydu. (Dikkat kafa sallayan Emine Erdoğan+hunharca gülen çocuk içerir.)

Bu ana fikirde yoğunlaşılan hikayeler tabii ki medyada alıcı bulmakta güçlük çekmedi.Gazeteci ünvanını kullanan bazı dalkavuklar,RTE’nin kendilerine yolladığı mesajı almakta gecikmediler. Kabataş İftirası’na tanıklık etmek için birbirleriyle yarıştılar.

Birisi “Görüntüleri izledim” dedi,diğeri“70 deri eldivenli, yarı çıplak adam tartaklayıp, kadıncağızın üzerine işemişler” dedi. Herkes hayal gücünü bu şekilde zırvalarla zorladı.

En popüler isimlerden biri İsmet Berkan..24.06.2014 tarihinde Hazal Özvarış’a bir röportaj verdi.Bu komplo hakkında takındığı tavır için kısa alıntılar:

H.Ö: Kabataş olayında ne oldu?
İ.B: Ben de anlamadım aslında. Benim hıyarlığım, atmamalıydım o tweetleri. O tweetleri atarken tam olarak şurada oturuyordum. (Masanın kenarını gösteriyor.)

H.Ö: O görüntüleri tweetleri attığınız gün mü izlemiştiniz?”
İ.B:“Hayır, birkaç gün önce. Bu önemsediğim bir konu değil. Önemsesem yazı yazarım bununla ilgili, o yüzden tartışmanın detayına girmeyelim. Ama neden böyle olduğunu da anlamadım, iki tane tweet attım sonuçta.

Gazeteci sıfatı taşıyan bir insan ama kelimeleri sarf ederken ki vurdumduymazlığına bakın. Bu toplumsal çatışma çıkarmak,kutuplaştırma yaratmaya yönelik komplolar üretmek nasıl umursızca dile getiriliyor.Bize de yazıklar olsun şuna “yuh be kardeşim” diyemiyoruz artık.Neden? İsmet efendinin “hıyarlık” dediği pespayeliğe alıştık zira.

Şöyle düşünen olabilir:
-Ama adam özeleştirisini yapmış hacı bak kendine hıyar bile diyor?

Toplumun huzurunu bozmaya yönelik komplolar üretmek ”aga ben gördüm,çok feci” demek hıyarlık şirinliğine indirgenecek kadar basit bir durum değildir.
Toplum huzuru aleyhinde işlenen bir suç “yav ben hıyarlık ettim, mazur görün” diyerek bu şekilde umarsızca dile getirilmemelidir.

“Ben önemsemedim, zaten önemseseydim yazardım bir şeyler” diyor  Berkan.Biz burada,otoriteden aldığı güvenle sadece saçmalayan bir yandaşın ruh haline tanık oluyoruz.

Evet.
Ali İsmail Korkmaz'i görmediniz!
Berkin Elvan'ı görmediniz!
Ahmet Atakan'ı görmediniz!
Ethem Sarısülük'ü görmediniz!
Medeni Yıldırım'ı görmediniz!
Abdocan’ı görmediniz!

Siz Kabataş masalını görmek istediniz ve gördünüz. Çünkü sizden görmeniz isteneni görmeye kurgulanmış birer dalkavuktunuz.Çünkü bu insanları gencecik yaşlarında toprağa düşüren,polise emri veren zat tarafından besleniyordunuz.
Kabataş’ta 70 deri eldivenli,yarı çıplak adama inanan da sizlerdiniz.
Ama bu insanların hatrına biz de tanığız.
Haysiyetsiz komplolarınıza ve yalancı tanıklıklarınıza tanığız ve inanın tarih bunu da yazacak,hiç unutulmayacak..

Ayrıca Kabataş hakkında kimin neler söylemiş olduğunun detaylı listesi için:
http://www.diken.com.tr/aktuel/kabatas-videosu-icin-neler-yazilmisti-neler/



2 Haziran 2014 Pazartesi

Mizah Üzerine

Aslında üstüne pek çok şey söylenebilecek,çok kapsamlı bir kavram mizah.Ben de kendimce çok kısa bir şeyler çizittirmek istedim.





Mizah budur.Mizah tespittir.

İnsana kendini çizgiler, şekiller ve baloncuklar arasında görme şansı tanıyabilir.Bu nedenle işini iyi yapan mizahçılar dünyanın her yerinde sevilir.Halk içinden çıkan karikatüristler,komedyenler vs her zaman çok daha fazla sempatik gelir.Çunku çizdikleri ya da anlattıkları şey,bir kurgu değildir.İnsanlar yeri geldiğinde kendilerini bir karikatürde bulabilirler.

Bir kötülüğü önlemenin en geçerli yollarından biri,onu açığa çıkarmaktır.Mizahın önemli işlevlerinden biri de işte budur.Gücü,iktidarı elinde tutanların ve insanların haberleşmesini,bilgilenmesini engelleyenlerin güçsüzlüğünü sergiler,yalanını dolanını açığa çıkarır.Mizah çarpıcı bir şey hakikaten.Sorunlar karşısında, mizahı bir nevi harekete geçirerek tavır almak ve neşeli olmak baştan kazanmak demektir.

Bana göre her şeyi ile dalga geçilebilecek bir dünya mümkündür.Bakın geçenlerde South Park izliyorum, Obama'yı çarmıha geriyorlardı.Şimdi gel bunu bizim ülkeye uyarla uyarlayabilirsen.Biraz kafa yapımızla alakalı bir durum.Zaten South Park Türkiye'de olsa neler olurdu bunun için ayrı bir yazı bile yazabilirim.

Mizah muhaliflerin kılıcıdır arkadaşlar.Korkmadan gerçeği gösteren bir karikatüre,karşı çıkan politikacı komik duruma düşer.Derler ki hırboya bak “şakadan anlamıyor.” Ve buna karşı bir polemik oluşmaz. Normalde “bu adam şerefsiz,hırsız” denilirse (kanıt bulunması gerekeceğinden dolayı) gerçeği söyleyen suçlu olur.Ancak bu mizahi bir şekilde uygulandığında dava açan komik duruma düşer.İnsanların gözünde hazımsız olur ve öyledir de.


Ulan ne şişirdin be sende ne mizahmış diyebilirsiniz.Bari bir olumsuz yönüne değineyim.Mesela mizah nankördür.İlk defa gördüğünüzde hayvan gibi güldüğünüz espriyi üç dört defa daha gördükten sonra artık o esprinin albenisi kalmıyor.Hele bir de aynı espriyi bir arkadaşınız sizden sonra görmüşse ve "olm çok komik lan" diye gönderiyorsa utanmadan sıkılmadan yea eskidi artık bu diyerek arkadaşınızı hor görebiliyorsunuz.Eee daha on gün önce anıra anıra güldüydün o espriye sen?

Bir esprinin yapılma ve tutma ömrü maksimum 3-4 defa.Ondan sonra dünyanın en kral esprisi olsa yine eskiyor.En güldüren video,en muhteşem şaka bile tekrarlandığında sıkabiliyor artık.

Abi düşünüyorum da yüzyıllara meydan okuyan müzik parçaları var,resimler,tablolar var ama 4-5 kere gördükten sonra aynı şekilde hayvan gibi güldüren espri yok :(




Bu da iyi mizahmış kardeş :(

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Çok Üst Düzey Bir Espri

Kamusal Mizah ve Özgür Turhan abimizin çalışmalarını zaten çok başarılı buluyordum.Ama uzun süredir bir mizahi videoyu defalarca geri sarıp izlememiştim.Üstelik yeni bir çalışma değil çıkalı 3-4 ay oldu yanılmıyorsam.Bir Batesmotelpro'nun panda reklamı,bir de bu.Kaliteli ve Panda reklamı gibi hiciv yapılan mizah görmeyi özlemişiz.


 


Çok komik espri lan vallahi billahi baya komik çok üst düzey bir espri bu ya.Bunun düzeyini millet de öğrenmesi lazım.Fazla komik yani hani mesela bazı espriler yapıyorlar mahmut,bu kadar komik değil hahahahahahaha.
Ben şimdi buna gülüyorum ya ben buna yarın gülemeyeceğim diye üzüleceğim kendim.Hani genel olarak baktığında espiri şeylerine bunun çok üst düzey kalıyor bu espri hahahahahahahaha.
Ulan biraz az komik yap da gülmekten altıma sıçmayım hahahahaha.
Sen bu espriyi bir tane uçak kirala arkasına koy bu espriyi 7 düvel duysun bunu.Ulan gülmekten öldüm yemin ediyorum ya bu kadar aaaaaaa.Yani biraz az komiğini yap bunun gene güleceğim.
Çıkalım dağların başına hep beraber halay çekerek bu espriye gülelim yani bu esprinin karşılığı çok daha kaliteli esprilerin önünü de açar ülke olarak kalkınırız yani.
Sen bu espriyi yap afrika'daki çocuklar açlıktan değil gülmekten ölsünler. 


Bu da Batesmotelpro'nun Algida ve Magnum'a diss attığı panda reklamı:


 

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Enter Sandman



Aslında bilemiyorum 20 senelik ve nerdeyse tüm dünyanın bildiği bir şarkı için hala yazı yazmak bazılarına garip gelebilir ama,Enter Sandman hakkında yine de bir şeyler çizittirmek istedim.

Bu parçanın yerini bende ayrı kılan şey diğer Metallica parçalarına göre daha basit riffler üzerine kurulu ama çok daha fazla gaza getirici olması.Hatta Lars ve James'in Kirk'ten gelen kasetteki riffleri dinleyip şarkıyı yarım saatte bitirdiklerine dair rivayetler de vardır.

Ayrıca muhteşem bir introsu vardır bence.Yumuşak tonların ne kadar etkileyici olabileceğini görürüz.Davulun ritmik vuruşları gelir ve rifflerin de devreye girmesiyle gazın kralını verir.

Oldukça etkileyici olan klibini de özet geçeyim biraz.Klip bir çocuğun kabuslar alemine dalmasıyla başlıyor.Sandman kumlarını döküyor sonra çocuğun üstüne.Binanın tepesinden düşüyor,suda boğuluyor,üzerine tır ezmek için hızlıca geliyor.Küçük yaştaki bir metal dinleyicisi bu klibi seyrederse ürkebilir.Ama MTV ödüllü bir klip olduğunu da söylemeden geçmeyelim. (Bu arada ben de hala Pentagram'ın Anatolia klibinden hafiften tırsıyorum nedense hehe)

Eldeki malzeme sağlam olunca oldukça sağlam coverlar da yapıldı mutlaka.Özellikle Motörhead coverı orjinalini bile aşmış diyebilirim.Lenny başgan o yanık sesiyle harikalar yaratmış..


Ama Metallica her zaman baş tacıdır diyorum ve bu yazıyı sonlandırıyorum.